19 Mart 2009 Perşembe

BUDUNCU MİLLET ANLAYIŞI


Bir insan topluluğunun bir millet haline gelebilmesi için bazı özellikleri taşıması gerekmektedir. Bu özellikleri taşımayan insan toplulukları geçici olarak bir devlet çatısı altında bir araya gelseler de, asla millet haline gelemezler.
Bir araya gelen insan topluluklarının millet haline gelebilmesi için bazı ortak değerlere sahip olması gerekmektedir.
Bir millet olabilmenin ilk ve en önemli şartı, aynı ırktan olmaktır.
Arap ve Afrikalı zencilerden oluşan Sudan, aynı Irktan olmayanların bir millet teşkil edemeyeceğinin örneklerinden biridir.

Eskiden, okullarda, millet olmanın şartları anlatılırken, millet olmanın ilk şartı olarak, soy/köken birliği anlatılırdı. Tarih birliği, kültür ve dil birliği ise ancak sonra gelirdi. Zaten soy bir olunca Kültür’de Dil’de ister istemez bir olmaz mı? Aynı kökenden gelen Türklerin yarısı Türkçe yarısı Çince konuşacak değil ya..
Oysa bugün Irk birliği, Millet olmanın şartları arasında öğretilmemektedir. Bunun sebebi ise AB’nin dayatmaları ve içerideki hainlerin bu dayatma ve politikaları “AB’ye giriyoruz. Şartları da bunlar” diye uygulamaya kalkmalarıdır.

İyi güzel de, aralarında Irk birliği / Kan bağı olmayan insanlardan millet olur mu?

Aileyi aile yapan, kardeşleri birbirine bağlayan ortak kan bağı, ortak kader, ortak acı ve sevinçlerdir. Aynı şey milletler için de geçerlidir.

Kan bağı, ortak acı ve sevinçler insanları birbirlerine yakınlaştırır. Bu insanlar ortak kader ile bir araya gelirler.

Peki Türkiye’ye çalışmak için gelmiş ve Türk vatandaşlığı almış bir zenci, Arap, Pakistanlı veya Çinli, aradaki Irk farkını da göz önüne alırsak, hangi ortak değerler üzerinden kendilerini Türk milleti ile özdeşleştirecekler?

Aynı Irk’tan gelmeyen, aynı tarihi paylaşmadığımız ve aynı acıları çekmediğimiz bu insanlar için acaba Kurtuluş Savaşı mı daha anlamlıdır yoksa Pakistan’ın Kurtuluşu mu?
Pakistan kökenli bir Türk vatandaşı çocuğuna Cinnahı mı anlatır, Atatürk’ü mü?
Bir zenci, acaba Atatürk’ün resmine bakıpda “Benim Atam bu” diyebilir mi?
Çin kökenli bir Türk vatandaşı acaba Çanakkale’de şehit olanlarla arasında ne gibi bir bağ kurabilir?

Hiç! Evet, bütün bu soruların cevabı koca bir hiçtir! Zira fiziksel özellikleri bakımından Türkler’den farklı olan topluluklar hiçbir zaman Türk milleti ile kaynaşamaz.
Bir millet, ancak türdeş/benzer insanlardan oluşabilir.
Üstelik sadece soy birliği de yetmez. Aynı tarih, kültür, dil ve dini paylaşmaları gerekir.
Aksi durumda ne mi olur? İşte Ruanda, İşte Sudan, işte Yugoslavya!

Türk milleti, bin yıllık ortak bir geçmişi ve kültürü paylaşan, ortak gelecek idealine inanan insanlardan oluşmaktadır.
Aralarında kan, tarih, kültür, dil ve kader ortaklığı bulunan ve Türkiye Cumhuriyetini kuran insanlar Türk Milletini oluşturmaktadır.
İnsanlar kendisinden olanlara normal olarak daha yakınlık duyar. Bunda yadırganacak bir şey yoktur.
Irkçılıkta da yadırganacak bir şey yoktur. Zira Irkçılığın temelinde de insanların kendilerine benzeyen, aynı kanı taşıyan insanlara karşı duyduğu sempati yatar. Bu normaldir. Zira ailemizi özel kılan da bu tür bir kan bağı ve benzerlik ile bunun sonucu olarak da ailemize duyduğumuz sevgi, sadakat ve bağlılıktır.

Türk olabilmek için Beyaz Irktan olmak şarttır. Ancak her Beyaz, Türk olamaz!

BEYAZ IRK

İlk olarak Orta Asya’da ortya çıktığı ve oradan Avrupa’ya göç ettiği düşünülen, açık tenli (beyaz veya buğday, nadiren hafif esmer), genelde kurmal veya sarışın -bazen siyah saçlı- insan topluluğudur. Bu ırkın ilk yurt edindiği ve genel olarak yaşadığı yerin Avrupa olması dolayısıyla Europid Irk (Avrupa Irkı) da denir.

Finlandiya’dan İspanya’ya… İngiltere’den Türkiye’ye ve Rusya’ya kadar Avrupa’nın tamamına yayılan bu Irkın Suriye ve Lübnan’da da uzantıları vardır.
Irkları ilk tanımlayan bilimadamları Arapları çok esmer olmaları dolayısıyla Beyaz Irka dahil etmemiştir.

IRK NEDİR?

Aynı veya benzer fiziksel gösteren insan toplulukları ırkları meydana getirirler. Bir insanın hangi Irk’a mensup olduğunu belirlemek için saç, göz ve ten rengi, göz şekli gibi fiziksel özellikleri incelenir. Ayni fiziksel özellikleri taşıyan insanlar topluluğu bir ırktan demektir. İnsan ırklarını ilk sınıflandıran Alman doğa bilgini Friedrich Blumenbach'tır. Blumenbach, insan ırklarını derilerinin rengine ve fiziksel özelliklerine göre dört gruba ayırmıştır:

1- Beyaz Irk (Türkler, İtalyanlar vs)
2- Siyah ırk (Bütün Afrikalılar ve bazı Pasifik vs)
3- Sarı/Mongoloid Irk (Moğollar, Japonlar vs )
4- Renkli Irk (Afganlar, Hintliler, Pakistanlılar, Kızılderililer vs)

Bu dört büyük grup, kendi içlerinde Alt Irk gruplarına bölünür. Beyaz Irk kendi içinde beş Alt Irk Grubuna ayrılmıştır.

1- Alpin Irkı
2- Nordik Irkı
3- Dinarik Irkı
4- Slav Irkı
5-Akdeniz Irkı

Türkler, Beyaz Irkın Alpin Alt Irk grubuna mensup bir ırktır. Saç genelde kumral, bazen sarışın, ten rengi ise beyaz veya buğday tonlardadır. Gözler çekik değil, çakır veya badem şeklindedir.

Irk tanımı yapılırken, insan grupları arasındaki büyük farklılıklar veya benzerlikler üzerinde durulur.

ETNİK GRUP NEDİR?

Aynı Irktan olan, fakat farklı dil ve kültürlere sahip insan toplulukları Etnik Grupları meydana getirirler. Genelde de Etrnik grup ile millet aynı anlamda kullanılır. Örneğin; Almanlar hem bir Etnik grubun adıdır; hem de bir Milletinin adıdır.

Örneğin, Beyaz/Aryan/Avrupalı bir Irkı belirten terimlerken, Türk adı Beyaz Irka mensup bir Etnik grubu ve aynı zamanda da bir milleti tanımlamaktadır.

Başka bir deyişle; Aynı Irk grubuna dahil ancak bağlı olduğu ulusun genelinden farklı bir dili konuşan ve farklı bir kültüre bağlı insanlar bir etnik grup meydana getirirler.

Aynı etnik kökenden gelmek her aynı Irktan gelmek kadar önemli değildir. Zira aynı ırktan insanlar birbirleriyle kaynaşabilirler ve türdeş insan toplulukları, yani milletler oluşturabilirler. Ancak farklı Irktan insanların bir araya gelerek bir millet meydana getirmeleri mümkün değildir. Zaten tarihte de böyle bir şey olmamıştır.

Oysa farklı Irklar’dan insanların bir araya gelerek bir millet teşkil edemeyeceklerinin örnekleri geçmişte de günümüzde de mevcuttur.
Örneğin Araplar ile zencilerin bir arada yaşadığı Sudan. Aslında bir arada yaşayamadığı demek daha doğru olur. Zira Sudan’da Afrikalı zenciler ile Araplar arasında yıllardır süren bir iç savaş vardır.

Ancak bu aynı etnik kökenden gelmenin hiç önemi yoktur gibi anlaşılmamalıdır. Aynı Irktan olmak kadar önemli olmasa da, aynı etnik kökenden gelmek önemlidir. Zira bir toplumu oluşturan unsurlar aynılaştıkça, yani bu unsurlar arasındaki farklılıklar ne kadar az, ortak noktalar ise ne kadar çok olursa, Ulusal Bütünlü’de o kadar sağlam olur.

TÜRK DÜŞMANLARI VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE YÖNELİK SALDIRILAR

Türk Ulusu tarihinin zor dönemlerinden birisini yaşamaktadır.
Bugün içinde bulunduğumuz süreçte Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlık ve bağımsızlığı ile Türk Devletinin kuruluş ilkeleri, dış düşmanlar tarafından saldırıya uğramaktadır.
Dış düşmanlarımız, “Memleket dahilinde iktidarda bulunanların gaflet, delalet ve hatta ihanetinden” de faydalanarak, Türk Devletini bir arada tutan, Laiklik, Milliyetçilik ve Halkçılık, Tek Millet ve Tek Dil gibi ilkeleri tek tek yıpratmaktadırlar.

Bazı yazarlar “Türk” adını bile bölücü bir tanım olarak nitelemekte, Türk bayrağı taşımayı faşizm ile bir tutmaktadırlar.
Bu ABD işbirlikçileri adına Türkiyelilik dedikleri Osmanlılık kavramı benzeri kavramları Türk Milletine benimsetmeye ve Türk Milliyetçiliği sulandırmaya ve dolayısıyla ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar.

Amaç Türk diye bir millet olmadığını, Türkiye’de yaşayanlarında ABD benzeri kırma bir topluluk olduğunu insanlara kabul ettirmektir.

Türk milliyetçisi olduğunu iddia eden bazıları ise Endonezya’dan Amerika’ya kadar Türk icat etmekte… ve bilerek veya bilmeyerek, yabancıların, Türklerin farklı halkların bir araya gelmesinden ibaret ve soysuz karma bir millet olduğunu iddia edenlerin tezlerine yardımcı olmaktadırlar!
Bu kişilerden bazılarının uzun yıllardır ABD’de yaşaması, Türkiye’de yaşayanların ise eski ve sıkı ABD yanlısı olması dikkat çekicidir!

Zira Türklük bilinci ve bunun verdiği Irksal gurur ortadan kalkınca, ister istemez önce Türk milletinin direnci zayıflayacaktır. Türk milleti ve Türklük kavramları içi boş bir Vatandaşlık ve Vatanseverlik düzeyine indirgendikten sonra ise Türk Devletinin varlığı sorgulanacaktır.

Türk düşmanları daha şimdiden Türkiye Cumhuriyetinin Türklük unsuru üzerine kurulmuş olmasını eleştirmekte, bu devletin Kürtlerin, Ermenilerin vs. de Devleti olduğunu söylemektedirler.
Resmi dilin Türkçe olması eleştiri konusudur. Türkler kadar Kürtlerin de bu devletin sahibi olduğu söylenmekte, karşılığında ise Türklerin… Türk Devletinin, Türk Vatanının tapusunu Kürtler ile paylaşması istenmektedir.

***

Millete dayanmayan ve Vatanseverlik denilen kavram ise ABD ve Siyonist uydurması; Milli devlete düşman, Millete düşman kavramlardır.
ABD ve işbirlikçileri liboşlar tarafından Türklük, sadece bir isim, sahip olunabilecek bir ürün konumuna indirgenmekte, Milli duyarlılık, Milletin refahı ve Milli çıkarlar gibi kavramlar sistematik olarak aşağılanmakta ve eleştirilmektedir.

Milliyetçiliğin temeli olan Milleti dışlayan, ADINA VATANSEVERLİK denilen bu SAHTE MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI ile mücadele etmek her milliyetçinin görevidir!

Sahte milliyetçilik anlayışlarıyla mücadele etmek, her gerçek milliyetçinin görevidir.

Milliyetçilik, millete dayanır!
Milliyetçilik, ortak kan, tarih ve kültür temelinde oluşmuş milleti korumayı ve refahını sağlamayı hedefleyen bir görüştür.

Her şey millete hizmet etmek için vardır!

ÜSTÜN İNSANCILIK

İnsanlar, kanun önünde eşittir; eşit olmalıdır. Bu gayet normaldir.

Ancak şunu hepimizin kabul etmesi gerekir: İnsanlar eşit yaratılmamıştır. Herkese farklıdır.
Toplumlar da farklı zeka seviyelerine ve farklı yeteneklere sahip insanlardan oluşurlar.

Budunculuk “Bilenle bilmeyen bir olmaz” görüşünü benimseyen seçkinci bir ideolojidir.
İnsanlar doğuştan eşit yeteneklerle veya zekaya sahip değillerdir. Bazıları yönetmek, bazıları ise yönetilmek için yaratılmıştır.

İyi eğitilmiş, zeki elit bir tabaka tarafından yönetilmek, yönetilenlerin de çıkarınadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ki Endurun’un görevi, seçkin devlet adamları yetiştirmekti. Bu okula, en zeki ve en çalışkan öğrenciler alınırdı. Bu öğrenciler özel bir eğitimle, devlet adamı olmak üzere yetiştirilirlerdi.
Bu sistem Osmanlı İmparatorluğunda yüzyıllar boyunca başarıyla uygulanmıştır.

***

Yönetmeyi bilmeyen ancak demokratik yollarla seçilmiş Liderler yerine özel insanların içinden seçilmiş, zeki ve iyi eğitimli elit bir kadro tarafından yönetilmek, diktatörlük gibi görünse de gerçekte milletin yararına bir durumdur.

Eşit olmayan insanlara eşit oy hakkı tanıyan seçim bir saçmalıktır. İnsan kitleleri, kısa vadeli, ve basit isteklerinin üzerine çıkamazlar.
İnsanlar, zengin veya fakir olmalarına göre değerlendirilmeleri de yanlıştır. Cahil zenginlerin toplum üzerinde egemenik kurmalarına da izin verilemez.

İnsanlar eşit yaratılmadıklarına ve aralarında büyük farklar bulunduğuna göre, tartışmaya da yer yoktur. Zira aptal kitleler kandırılmaya ve yönlendirilmeye müsaittir.

Bu sebeple yönetim, milleti meydana getiren bütün unurların refahını eşit oranda düşünecek, seçkin bir kadronun elinde olmalıdır.

***

İnsanlar eşit yaratılmadıkları gibi, ırklar da eşit yaratılmamışlardır. Üstün ırkların aşağı ırkları yönetmeleri, tüm insanlığın yararınadır.

DEVLET

Devletin tek varlık sebebi vardır; Milleti korumak ve Milletin refah ve mutluluğu için çalışmak!
Bu sebeple de Devlet kutsaldır!

Türk Devlet geleneğinde “Çıplakları giydirmek, açları doyurmak” hep Devletin görevi olmuştur.
Ancak bir süredir ABD işbirlikçisi iktidarlar Devletin sosyla ve toplumcu olan yönlerini tahrip etmekte ve Türk topraklarını yabancılara SINIRSIZCA açarak, Kapitülasyonları yeniden hayata geçirmektedirler!

ABD ve işbirlikçilerinin yaptığı bir başka şey ise, devletin Türk Ulusuna dayanan Milli yapısını tahrip ederek zayıflatmaktır!

DEVLET VE EKONOMİ

Devlet, kar amaçlı bir şirket gibi çalışamaz!
Böyle bir devlete de devlet denemez!

Devletin görevi Irkı korumak, milletin sağlığı ve rahat yaşaması için gerekli tedbirleri almaktır.
Devlet, Toplumun bir kesiminin değil, tamamının çıkarlarını gözetmelidir. Sadece özel sektörün ve zenginlerin çıkarlarını gözeten bir devlete Milli Devlet denemez!

Türkiye Cumhuriyeti ise bir Ulus Devlet’tir. Ulus Devletin tahrib edilmesine veya Şirket Devlete dönüştürülmesine, Liberelleşmesine ise hiçbir koşulda izin verilemez!
Türkiye’nin demir-çelik, telekomünikasyon (haberleşme), limanlar, bankalar, madenler vs. gibi stratejeik kurumları hiçbir şekilde Yabancılara peşkeş çekilemez!
Türkiye’nin kaynakları, sadece Türk Milletince ve onun çıkarları için kullanılabilir!

Bugün bankacılık sektörünün yüzde 50’si yabancı sermayeye ait iken bu oran
sigortacılık sektöründe yüzde 70’lerin üzerindedir. Ayrıca bankaların halka açık
kısmının yüzde 80’den fazlası yabancı sermayenin elindedir. Sermaye
piyasasında ise yabancı sermaye oranı yüzde 70’lerin üzerinde olup para
piyasasında bu miktar yüzde 80’ler seviyesindedir.

Türk altınını Almanlar, petrolünü Amerikalı ve İngilizler, iletişim sistmelerini ise Araplar işletmekte, Türkler ise bu kuruluşlarda sadece “İşçi” olarak çalışmaktadırlar!
Tıpkı Sömürge İmparatorlukları döneminde Batılıların sahip oldukları çiftliklerde çalışan köleler gibi!

Bu utanç verici bir durumdur ve kabul edilemez!

Bütün Stratejik Kuruluşlar derhal ve yeniden Millileştirilmeli ve asıl sahibi olan Türkler Tarafından Yönetilmelidir!

Devlet sadece belli bir sınıfın değil, toplumundaki bütün kesimlerin, dolayısıyla milletin tamamının çıkarlarını gözönüne almalıdır.
Devlet, gerek ağır sanayi, gerekse teknoloji ve kültür alanlarında öncü rolü üstlenmeli, bu alanlarda topyekün bir ilerleme için gerekli yatırımları ve eğitim faaliyetlerini bizzat üstlenmelidir.
Ekonomik kaynaklar ve refah paylaşımı, bütün ulusun yararına düzenlenip kullanmalıdır.

DEVLET VE MİLLET

ABD ve işbirlikçilerinin yaptığı bir başka şey ise, devletin Türk Ulusuna dayanan Milli yapısını tahrip ederek zayıflatmaktır!

Türk’ün dışarıdaki düşmanları (ABD, Araplar vs) ve içerideki işbirlikçileri, bir Türk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nden Türkler tasfiye etmek istemektedirler.
Bu amaca ulaşmak için, içerideki işbirlikçilerininde yardımıyla, Türkleri hızla devletten tasfiye etmeye girişmişlerdir.
Bugün, PKK ile mücadele etmiş bir çok kişi hakkında davalar açılması ve bu Kahramanların hapse atılması, Devletin Türkler’den tasfiyesinin başladığının göstergesidir.
PKK ile mücadele edenler hapse atılırken, eski PKK’lılar hapisten çıkarılmakta ve Meclise sokulmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti bir Türk Devleti’dir ve sadece Türkler tarafından yönetilebilir!